Şöregel’den Ani’ye şükür Kurbanı
Tarihi Ani kentinin geçmişine ve bölge halkları için manevi değerine dair, gün yok ki yeni bir şeyler öğrenmeyelim. Şöregel’in Kineği köyünden “himmet kişinin kızı” 83 yaşındaki Lemiye Ana, ilginç bir anektot aktarıyor. “Harman bitimi, o yılki hasat için, biz Şöregel köyleri Ani’ye Şükür Kurbanı götürüp keserdik’ diyor.

Yine Lemiye Ana’nın anlatımına göre 1950’lere kadar depremlerin verdiği zayiat dışında, Ani kenti ayaktaymış. “Kurban kesimi için gittiğimizde, Ebul Menuçehr Camisi’nin yüksek minaresine çıkar, etrafı oradan izlerdik, ne kadar güzel ve
görkemliydi’ diyor. Şöregel köyleri şükür kurbanları ile Ani’ye akın edince, şenlik yerine dönüşen tarihi kent, sanki yüz yıllık yalnızlık hırkasını çıkarıp, o insan seli ile rengârenk, yepyeni bir fistan giyinmişçesine canlanıverirmiş bir anda.

“Kadınlar büyük yemek kazanlarının başındayken, çocuklar koşturuyor, erkekler ise aşıkların saz çaldığı, türkü söylediği otaklarda, keyiflerince eğleniyorlardı.”
“En kutsalımızdan biri de deredeki Hazreti Ali’nin taşıydı” diyor ana. Rivayet odur ki “Hazreti Ali’nin yolu, doğu seferlerinin birinde buraya düşer.

Hazreti Ali’nin ismini duyan ve kendi gücüne de güvenen “yekeden” birisi
“Ben senden güçlüyüm.” der. Hazreti Ali
“Olabilir” der ama adam ille de bunu ispatlama gayesindedir.
“Ben bu kayayı” der, ev kadar bir kaya göstermektedir, “alır suyun karşı yakasına atabilirim” der. Demesi ile devasa kayayı yerinden söküp alması bir olur ve Ani şehrinin dibinden akan derenin bu yakasından diğer yakasına doğru fırlatır. Lakin taş derenin ortasına düşer. Herkesin gözü Hazreti Ali’ye dönünce, o da gözüne kestirdiği ondan daha “yeke” bir kayayı alıp, şahsın fırlatmak istediği karşı yakaya doğru fırlatır. Hazreti Ali’nin taşı gider, karşı yakada ufak bir taşın üstünde, elle konulmuş gibi mucizevî bir şekilde durur. “Kerameti olmayanın elinden çıkan taş öyle durmazdı” diye de ekliyor ana. İşte Şükür Kurbanı zamanı o taşı ziyaret edip, yüz sürmeyen kimse kalmazmış.

Ani’nin doğu tarafındaki vadide bulunan mağaralarda yaşayan bugünkü Ocak köylülerinin büyükleri, davul zurna çalmada hünerliymişler. Ziyaret ve ziyafet bittikten sonra, sıra onların davul zurna çalmadaki hünerlerini göstermelerine gelirmiş. Şöregelli komşularını önce zurnanın tiz ve insanın yüreğine işleyen açılış faslıyla heyecana getirip, bir araya toplarlarmış. Bar makamı çaldığında duyup da, durana aşk olsun. “O sesi duyan hangi diz yerinde durabilir ki?” Upuzun bir bar tutuluyormuş. Saatler süren bardan sonra, Koçeri oyunu ile kapanış yapılıyormuş. Akşama kalmadan günün tatlı yorgunluğu ile köylere çekilmenin vakti geldiğinde; at arabaları, kağnılar ve kalabalık… Şöregel’in düzünü insan denizine çevirirmiş.

“Boyları devrilsin” diyor ana “ne yaptıysa onlar yaptı Ani’ye, nasıl kıydılar o güzelim kente.” 1950’li yılların ortasında Ankara’dan Kars’a gelen bir heyet, Ani’yi ziyaret ediyor. Tarihi mirastan çok, deredeki mağaralarda yaşayan Ani köylüleri dikkatlerini çekiyor. İnsanların mağaralarda yaşamasından rahatsız olmuşlardır, kendilerince çözüm de üretirler, “bu dereden, mağaralardan çıkın”, tarihi Ani kentini göstererek “yukarıda malzeme bol, kendinize yukarıda ev yapın” derler. Yıllarca o deredeki mağaralarda yaşayıp Ani’deki bir taşı bile yerinden oynatmayı düşünmeyen, günah addeden, Ani köylüleri, koskoca bürokrattan daha mı iyi bilecek? Ve canına okuyorlar Ani’nin. 1958’den itibaren Ani antik kentinin dibinde kurulan Ocaklı köyünün bırakın evleri, ahırları, samanlıkları, çeperlerini, tuvaletleri dahi Ani’deki tarihi mirasın talanının nişanesidir. O yıllarda tarihi miras çok tur tela ediliyor. Sadece Ani’de de değil;

Digor Beş Kilise‘de, ayakta kalan birkaç yapı o dönemde yıkılıyor ve “Pazarcık’taki askeri binanın yapımında kullanılıyor.” Bunu da taşları sırayla bina yapımı için arabaları ile taşıyan Pazarcıklı yaşlılardan duymuştum.
Çok acıya şahitlik etmiş Şöregel. Hâlbuki savaş tanrıları tantanalarını çalmayana değin, halklar arasında çok sorun yokmuş. Esenkent ve Harkov’daki Ermeniler, Kineği ve Molla Musa’daki Azeriler, Ergine ve Möküz’deki Türkler, Subatan’daki Rumlar, Perkit ve Ani’deki Kürtler kar-deşçe yaşıyorlarmış.[2]
Ocaklı köyünden avukatlığını yaptığım yaşlı bir amca anlatmıştı yıllar önce. Şu an Ermenistan sınırlarında kalan Harkov köyünden Ermeni Muguc, Osmanlı askerleri Mondros Mütarekesi sonrası Kars’tan çekilince, Ermenistan tarafındaki bir grubun Ani’ye yakın köylere baskın yapacağı haberini aldığında, Ani’deki kirvesi Daşdemir’e haber verir. Daşdemir varı yoğu olan ahırındaki birkaç hayvanını Muguc kirvesine emanet bırakıp, ailesiyle birlikte bölgeyi terk eder. Bir buçuk yıl sonra sular durulunca, Daşdemir gittiği yerden geri döner ve Kirve Muguc emaneti sahibine teslim eder; derken sınırlar kirveliğe sınır çeker.
[1] “Şura-gel” kelimesinin Kürtçe anlamı “halk meclisi” demek.
[2] Harkov ve Molla Musa köyleri günümüzde Ermenistan tarafında kalmıştır