Oh be, sonunda geç de olsa Kars’a bardan bardan kar yağdı da, yüreğimizi buza kesen kara soğuğu aldı götürdü. Nasıl ki kanallar Venedik’in, deniz Antalya’nın, Munzur Dersim’in ruhuysa, kar da Kars’ın ruhudur. Bu kente kar çok yakışıyor.
Görkemli ve estetik siyah bazalt taştan yapıları ve kar beyazı gelinlik giyinmiş sokak ve caddeleriyle bir masal şölenine dönüşüyor kent. Hiç ajanslarda geçen mağduriyet öykülerine takılıp kalmayın, yaşanmıyor değil, ama anlık ve spontanedir. Karslılar kaç bin yılın mirası olan, kar ile uyumlu yaşama kültürü sayesinde karın keyfini çıkarıyorlar. Hatta küremesinden, kapanan yollarına, ondan yemeğine kadar, bir kar romantizmi dahi oluşmuş.
Olurda Kars’ta kara tutulursanız, öyle ortalığı velveleye vermenize gerek yok, o hükmü ile yağsın. Her kar yağışında Karslıların yaptığı gibi, sizde kar ayinine çıkın, sokakları arşınlayarak geceye karışın. Bir sokak lambasının altında durun ve başınızı göğe kaldırıp, kristal kar tanelerinin, sarı ışıkta, raks ederek süzülüşüne tanıklık edin ve yüzünüzü okşayışının tadını çıkartın. Bırakın kendisini kaşınıza, kirpiğinize, zülfünüze bıraksın. Hele bir de teknolojinin nimetlerini bu mutluluğa dahil edip, şuan bu yazıyı yazarken dinlediğim Farid Farjad’ın Natural Brother eserini gecenin sessizliğine katarsanız, sokak lambasının altından zor ayrılıp, karın ışıkla dansını zor terk edersiniz.
Zordan sonra, keyfimce caddeleri arşınlıyorum; esnaflar, geçen kış bitimiyle bodrumlara kaldırdıkları kar küreme malzemelerini; gelberi ve çalı süpürgelerini, yaşama dahil edip, kaldırımlardaki karı yola küremişler. Belediye araçlarının acelesi ne bilmiyorum, yağan karı ne diye bu kadar erkenden, sokaklardan kaldırıp, şehrin dışına taşıyorlar. “Lütfen işinizi ağırdan alın” dememe, tebessüm ile karşılık veriyorlar.
Son yıllarda Doğu Ekspresi ile kentimize gelen konuklarımız, Baltık mimarisi ile inşa edilen yapıların yoğunlukta olduğu Yusuf Paşa mahallesindeki mekânlardan, karın yağışı ile sokağın keyfine karışmışlar. Kartopu savuranlar, fotoğraf çektirenler, sıcak içecek bardağını avuçlayanlar… Hepsinin de yüzünde huzur ve mutluluk okunuyor. Kocaman kentlerinde kalsaydılar, bir ömür boyu unutamayacakları bu cennet andan mahrum kalacaklardı. İyi ki de gelmişler.
Başkasının yağmur duası olur da, Karslının kar duası olmaz mı; bir sokak başındaki küçük kardan adamın boynuna asılmış kartona yazılı “Ey kar, kırk gün, kırk gece yağ” temennisi, Karslının kar duası.
Kalenin dibindeki, kızak pistine dönen ara sokağa, çocuklar kızakları ve köpekleri ile gelmişler. Kendilerine olan ilgiden gayet memnun bir halde, Kars şivesi ile birbirlerine laf atıp, kızaklarını tokuşturunca, dengesini kaybedip kızaktan düşenin köpeği, acısını almak için yüzünü yalıyor, çocuk hiçbir şey olmamış gibi, kucakladığı köpeği ile takla ata, ata birkaç metre uzağında duran kızağına varıyor.
Önünden geçtiğimiz restoranın otantik menü tahtasına gözüm ilişiyor; kaz, xaşil, xengel, kesme aşı, piti… Uzayan yemek listesi çocukluk anılarımı anımsatıyor. Karın yağıp tipiye çevirdiği günlerde, sobamız hiç sönmeyip, deli gibi yanardı. Annem sabah fırına patates atardı; tandır ekmeği, sarı yağ ve göyermiş çeçil peynirle, masal günlerimizin birine başlardık. Hele birde okul tatilse değmeyin keyfimize. Tabi ki her seferinde idarecilerin köyümüzdeki tipiden geç haberi olurdu. Tatil kararı okula ulaşana değin, biz sınıfı ısıtmak için, evden koltuğumuzun altına aldığımız tezeğimizle, okula çoktan ulaşmış olurduk. Tatil haberi ile curcuna kopardı. Evlere dağıldığımızda, mutluluğun sesi olan çocuk ve köpek sesleri, bir birine karışır, bizden önce eve haber salardı. Lakin biz sokak başlarında oyuna dalıp kendimizi unuturduk, ta ki kardan ve terden su gibi oluncaya değin. İşte o kar, tipi günlerinde, annem restorandın menü tahtasına yazılı geleneksel yemeklerden yapardı. Oh be evimiz mis gibi mutluluk kokardı.
Bir restorandan dışarıya taşan canlı müzik sesi, sanatçının bilinçli bir seçimi, tam da bu havanın müziği. Sesin daim olsun
Ben kar’ım, kar’ım, kar’ım
Lêlê nar lêlê nar
Ben kızıl dağın karıyım
Lêlê nar sen güzelsin
Kar sohbetimize kulak misafiri olan bir amca “Her şey iyi güzelde, devlet bir güzellik yapsa; doğalgaz ve kömür fiyatlarında bir iyileştirmeye gitse, ne iyi olurdu, kalorifer ve sobalarımız en az yedi ay yanıyor.”diyor. Doğru söze ne denir.
Keşkeee.